Ramazanın birinci günü 6 Mayıs 2019
İftar davetleri Osmanlı döneminde, şimdi olduğu gibi Ramazan’ın ilk günüyle beraber başlamıyordu. Oruç tutan insanların kendilerini ruhsal ve fiziksel açıdan oruca hazırlamaları veDevamını Oku...
Ramazanın yirmidokuzuncu günü 3 Haziran 2019
Günün Ayeti
Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda)
harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu
hakkıyla bilir.
(Ali İmran/92)
Günün Hadisi
Allah’ım sana zikretmek, sana şükretmek ve sana
güzelce ibadet etmek için bana yardım ett!
Günün Duası
Allâh'ım, ömrün en kötü dönemine düşmekten,
hayırdan uzak bir ömür yaşamaktan sana sığınırım. Allâh'ım, beni en güzel
amellere kavuştur, en güzel ahlak sahibi olmaya ilet, senden başka güzel ahlâka
götürecek yoktur. Beni kötü amel ve kötü ahlâktan uzaklaştır, senden başka kötü
ahlaktan uzaklaştıracak yoktur.
Müslüman’ın Merhamet Ölçüsü
Rabbimizʼin rahmet ve merhameti, gazabına
gâliptir. Yani O, cezâyı hak eden nice günahkâr kullarını, samimî bir tevbeyle
affeder ve yine kullarının küçücük iyiliklerine bile, şânına yaraşan bir
cömertlikle bol bol ecir ihsân eder. Mü’min de dâimâ bu rahmet üslûbuyla
hareket etmeli; helâk edici değil, ihyâ edici ve yeşertici bir rûha sahip
olmaya çalışmalıdır.
Mü’min Cenâb-ı Hakk’ın Rahmân ve Rahîm
esmâsından hisse alıp bu ahlâk ile yaşayabilmek; ulaşılan her yere rahmet tevzî
etmekle mümkündür. Zira merhamet, îmânın en güzîde meyvesi ve ilk neticesidir
ki, mahrumlar için müşfik bir sığınak ve barınak olmayı gerektirir. Kur’ân-ı
Kerîm’de karşımıza çıkan ilk iki esmâ-i ilâhiyye de Rahmân ve Rahîm’dir. Fâtiha
Sûresi’nin başındaki besmeleyi, -o aslında başka bir sûrede geçen bir âyet
olduğu hâlde- burada teberrüken kaydedilmiş kabul etsek bile, o sûrede de
karşımıza ilk çıkan, Allâh’ın Rahmân ve Rahîm esmâsıdır.
Allâh’ın rahmet tecellîlerinden lâyıkıyla nasîb
almış bir mü’min de, başta insan olmak üzere hiçbir mahlûkâtın sesli veya
sessiz feryâdına bîgâne kalamaz; elinden gelen hiçbir yardımı esirgeyemez.
Nitekim Hak dostu Mevlânâ Hazretleri, bu ilâhî ahlâktan almış olduğu nasiple
der ki:
“Şems -kuddise sirruh- bana bir şey öğretti:
«Dünyada bir tek mü’min üşüyorsa, ısınma hakkına sahip değilsin.» Ben de
biliyorum ki yeryüzünde üşüyen mü’minler var; ben artık ısınamıyorum!..”
Yani Şems-i Tebrizî Hazretleri Mevlânâ’ya,
Allâh’ın kullarının üşümesinden ürperen bir vicdan hassâsiyetini öğretmişti.
Hakîkaten, bedenin ısınması giysilerle mümkündür. Lâkin vicdânın ısınabilmesi,
ancak merhamet tezâhürü davranışlarla kalbin Hakk’a yaklaşmasına bağlıdır. Bu
misal, mahlûkâtın her türlü mahrûmiyeti karşısında kullanılması gereken bir
şablon gibidir.Bu yüzden her türlü felâket ve sefâlet manzaralarının,
bedenlerden evvel vicdanları ürpertmesi îcâb eder. Bu şekilde Hakk’a
istikâmetlenen vicdânî ürperişler, gönülleri ısındırıp huzura gark eder.
Şüphesiz ki bu hâl, mü’minlerin Yaratan’dan
ötürü yaratılanlara karşı sahip olmaları gereken cihanşümûl merhamet ufkunun
bir tezâhürüdür. Rahmet Peygamberi Efendimiz-sallâllâhu aleyhi ve sellem-de
ashâbına; cennete girebilmek için merhametli olmaları îcâb ettiğini, lâkin bu
merhametin de, sadece birbirlerine karşı değil, bütün mahlûkâta şâmil olması
gerektiğini ifâde buyurmuşlardır. (Bkz. Hâkim, IV, 185/7310)
Bir gazâda kâfirlerin yok olması için bedduâ etmesi
istenen Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Ben lânet etmek için değil, rahmet olarak
gönderildim.” buyurmuştur. (Müslim, Birr, 87)
Müʼmin de, günaha olan nefretini günahkâra
taşırmamalıdır. Bilâkis onu, yaralı bir kuş gibi şefkat ve merhamete muhtaç
görmelidir.
Yine bütün mahlûkâta şâmil sayısız merhamet
tezâhürlerinden bir misal sadedinde, susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeği
sulayıveren günahkâr bir kadının ilâhî affa nâil olduğunu, buna mukâbil bir
kedinin açlığını umursamayıp ölümüne sebebiyet veren bir kadının da bu
merhametsizliğinden ötürü cehenneme dûçâr olduğunu beyân etmişlerdir. (Bkz.
Buhârî, Enbiyâ, 54; Müslim, Selâm 151, 154, Birr 133)
Bu sebeple, günahları da sevapları da
büyük-küçük diye ayırmamak ve hiçbirini önemsiz görmemek gerekir. Zira Allâh’ın
rahmeti de gazabı da bâzen büyük, bâzen vasat, bâzen de küçük görünen şeylerden
dolayı tecellî eder. Kula düşen, her durumda derin bir îman firâsetiyle
davranmaktır.
Öte yandan, Rabbimizin rahmet ve merhameti,
gazabına gâliptir. Yani O, cezâyı hak eden nice günahkâr kullarını, samimî
tevbeleri neticesinde affeder ve yine kullarının küçücük iyiliklerine bile
şân-ı ulûhiyetine yaraşır bir cömertlikle bol bol ecir ihsân eder. Mü’min de
dâimâ bu rahmet üslûbuyla hareket etmeli; helâk edici ve yıkıcı değil, ihyâ
edici, yapıcı ve yeşertici bir rûha sahip olmaya çalışmalıdır.
Bu ilâhî ahlâkı yaşamanın bir misâlini Ebû
Hüreyre -radıyallâhu anh- şöyle nakleder:
“Biz bir gazâda kâfirlerin yok olması için
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bedduâ etmesini istedik. O ise;
«Ben lânet etmek için değil, rahmet olarak gönderildim.» buyurdu.” (Müslim,
Birr, 87)
Yine Rabbimiz, Rasûlü’nü; “…Mü’minlere karşı
Raûf (son derece müşfik) ve Rahîm (son derece merhametli)dir.” (et-Tevbe, 128)
şeklinde takdim ve taltif etmektedir. Yani ilâhî esmâdan olan “Raûf” ve
“Rahîm”in, Rasûl’ünün en bâriz vasıflarından olduğunu beyan buyurmaktadır.
Mü’minler olarak bizler de gönlümüzü bir rahmet
dergâhı kılarak Rahmân’ın kulu ve Rahmet Peygamberi’nin ümmeti olduğumuzu her
fırsatta ispat etmeye gayret göstermeliyiz.
· Kaynak: Osman Nûri Topbaş,
· Alıntı
http://www.islamveihsan.com/muslumanin-merhametinin-olcusu.html
· Yayın Tarihi 7 Eylül 2014
Müslüman veren el olmalıdır
a. Müslüman merhamet sahibidir.
Canlılar arasında acıma duygusu yalnız insanda
vardır. Bu da bazı duyguları ve hisleri aşabilen insanlarda mevcuttur.
Merhameti din emreder. Hadisler de:
– “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.”
(Buhari, Edep: 18)
– “İnsanlara acımayana Allah acımaz.” (Tirmizi
Birr: 16) buyrularak merhametli olmak teşvik edilmiştir. Acımak daha çok
Müslüman’ın vasfıdır. İnançsız veya inancın zayıf olduğu kesimde “Acıma,
acınacak hale düşersin” “Merhametten maraz doğar” gibi sözler, levhalar
görülür. Bu insanlar menfaatine düşkündür, acımasızdır.
Kur’an-da: “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a
yardım ederseniz, o da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed: 7)
buyrularak ancak yardım edene yardım edileceği haber verilmiştir.
Adamın biri zengin ama cimri Bir ihtiyaç sahibi
gelip:
– Bana bir ayran içir, demiş. O da:
– Bana niye geldin git su iç, demiş. O adam:
– Çok su içtim, canım ayran istedi, cevabını
verince:
– Git gene su iç, deyip savmak istemiş. Fakat
adam ısrarcı Bir ayran içirip kovmuş.
O gece rüyasında cennete gitmiş. Burada her şey
var diye düşünüp, meleklerden bir şeyler istemiş, sadece bir bardak ayran
getirmişler. Başka şeyler istemiş, melekler:
– Burada her şey bulunmaz. Buradaki şeyleri
herkes kendi getirir. Sen buraya sadece bir bardak ayran göndermişsin, başka
bir şey yok, demişler.
Hani ne demişler: “Ne verirsen elinle, o gider
seninle.”
Müslüman’ın eli, gönlü açık olur. Mevlana’nın
dediği gibi:
– “Allah yolunda ekmek verirsen, sana ekmek;
can verecek olursan, sana can verirler.”
Herkes evinin önünü temizlerse ne olur? Bütün
şehir temiz olur. Herkes mahallesindeki muhtaçlara sahip çıkarsa ihtiyaç sahibi
kalmaz.
Bu konuda her yaşta herkesin yapabileceği bir
şey mutlaka vardır. Bizim işimize yaramayan şey, mutlaka bir başkasının işine
yarayacaktır. Bizim için eski olan, başkası için yeni olabilir.
b. Müslüman alnının teri ve elinin emeği ile
geçinir.
Müslüman’ın kendisinin ve elinin altındakilerin
rızkını temin etmek için çalışması üzerine farzdır.
İhtiyaçlarını temin için başkalarına muhtaç olmamak
için çaba sarf etmesi ve helalden kazanması üzerine vaciptir.
İnancımız da meşru iş yapmak, alın teri dökmek
ibadettir. Çalışırken sırf dünya için çalışılmaz. Çalışmanın yanında Allah’ın
rızası unutulmaz. Onun razı olacağı şekilde çalışılır. Ayrıca Allah’ın
taksimine de razı olunur.
Çalışırken günaha girmeden çalışılır ve hak
hukuka dikkat edilir. İnsani ve kulluk görevleri terk edilerek yapılan
çalışmada Allah’ın rızası olmadığından ibadet sevabı da olmaz.
Müslüman’ın hedefi, hesabı verilmeyecek mal
kazanmak kulun ve Allah’ın hakkı ayrılmadan mal toplamak olamaz. Mescit kuşu
salabe, mal hırsı yüzünden helak olmuştur.
c. Çalışmak kutsaldır:
İnancımızda çalışmak, alın teri dökmek
kutsaldır. Çalışmayan, başkalarının sırtından geçinen muteber insan değildir.
“Durgun suda mikrop ürer” denmiştir.
Çalışılmayınca kötülükler artar; hırsızlık, rüşvet yayılır. Hayalcilik ve
bedavacılık duygusu hâkim olur. Haram helal ölçüsü kaybolur.
Süfyan –ı Sevri şöyle demiştir:
– “Ekmeğini nereden temin ettiğine bak, öyle ye!
Ondan sonra da istediğin safta namazını kıl.”
Hz. Peygamber (as): “Midesinde haram bulunan
kulun Allah dua ve namazını kabul etmez” buyurmuştur.
Kur’an-da şöyle emrediliyor:
– “Temiz ve helal şeylerden yiyin; güzel amel
ve hareketlerde bulunun.” (Müminun: 51)
Bir ayette de: “İnsana kendi çalışmasından
başka bir şey yoktur.” (Necm: 39) buyrulur.
Cenab -ı Allah bile boş durmuyor, devamlı
yaratıyor. Peygamberimiz boş oturana selam vermemiştir. Atalarımız da: “Boş
duranı Allah sevmez” demiştir.
Peygamber (as):
– “İki günü eşit olan zarardadır.”
– “Ümmetim için en çok korktuğum şey; çok
yemek, çok uyumak ve tembelliktir.”
– “Fakirlik neredeyse küfür olayazdı.”
Buyurmuştur.
Çalışmanın hedefi; ihtiyaçtan kurtulmak,
rızkını helalden temin etmek ve başkalarına faydalı olmaktır.
Arıların ve karıncaların arasında aç yoktur.
Sebebi de bencilliğin yerine paylaşmanın olmasıdır.
Peygamberimiz devamlı çalışmıştır. Evinde bile
boş durmamıştır. Evinin işlerini yapmıştır. Tembelliği şer olarak görmüş;
“Tembelliğin şerrinden sana sığınırım” diyerek Allah’a dua etmiştir.
Müslüman, tevekkülü yanlış anlamamalıdır.
Tevekkül her türlü çalışmayı yaptıktan sonra, her tedbirini aldıktan sonra
neticeyi Allah’a havale edip, Allah’a dayanıp, güvenmektir. Mevlana şöyle
diyor:
– “Gel tevekkül et, çalışmak üzere hep,
Önce tohum ek, sonra kıl Hakk’tan talep”.
d. Dilenmek helal değildir:
İslam’da dilenme yok, dilencilik yok. İhtiyaç
giderme var. Sadaka var, zekat var.
Dilenmeyi alışkanlık, dilenciliği meslek haline
getirmek ve bu yolla bir şeyler istemek helal değil. Hele ihtiyacı olmadan el
açmak, kapı kapı dolaşmak hiç helal değil.
Bu konuda peygamberimiz şöyle demiştir:
– “Ömrünü dilenmekle geçiren kimse, kıyamet
günü yüzünün etleri soyulmuş olarak gelir” buyurur. (Buhari, II/130 + R.
Salihin: 532)
Peygamberimiz dilenen birine ip alıvermiş ve
ona: “Bir kimsenin sırtında odun taşıması, kapı kapı dolaşmasından hayırlıdır”
demiştir.
İhtiyacından dolayı ancak ihtiyacı kadar
istemenin bir sakıncası yoktur. Biri peygambere gelerek:
– İhtiyaç sahibiyim, ihtiyacımı isteyebilir
miyim? der.
– “İstemen gerekiyorsa, iste” cevabını verir.
Dilencilikte var da yok deniyorsa, yalan
vardır. Sakatlık olmadığı halde sakat gibi görünme varsa, istismar vardır.
İhtiyaçtan fazlası isteniyorsa, ihtiyaç sahiplerinin hakkını yeme vardır.
Dilenmek devamlı oluyorsa, toplananlar helal değildir.
Bazen dilencilerin üzerinden çıkan miktar,
banka cüzdanı, evi olması, holding hisseleri insanı şaşırtıyor.
İhtiyacı olmayan dilenciye zekat, sadaka
verileceği zaman dikkatli olunmalıdır. Kötü alışkanlıkları varsa
verilmemelidir. Çünkü yerini bulmadığından kabul olmaz.
Peygamber (as) buyurur ki:
– “Malına mal katmak isteyen, ateşten kıvılcım
istemiş olur. Kıyamet gününde kızgın taşlar kucaklayarak gelir. Kim dilencilik
kapısını açarsa, Allah da ona bir ihtiyaç kapısı açar.” (B. H. Külliyatı 2/35)
Bir hadislerinde de:
– “Kapı kapı dolaşan fakir değildir. Asıl
fakir, ihtiyacı olduğu halde istemeyendir” demiştir. (Buhari, Zekât: 53)
Hayırlar Kur’an-a göre, kazanç için dolaşmayan
fakirler için olacaktır. Onlar iffetlerinden dolayı isteyemezler, onlar
yüzsüzlük etmezler denmiştir. (Bakara: 273)
İşin kötüsü yalanla, acındırarak, yalvararak
hele “Allah rızası için” diyerek sokak sokak, kapı kapı dilenmektir. Böyleleri
için peygamberimiz: “İnsanların en şerlisi, “Allah rızası için” diyerek dilenen
ve istediği verilmeyendir.” Buyurur.
(Hadis Ans, İ. Canan: 13/413)
Eğer yardım yapılacaksa, ihtiyaç sahibi olup
olmadığı araştırılmalıdır. Her gelene vermek dilencilerin sayısını arttırır.
İhtiyaç sahibi olana doyurucu yardım yapılmalı
veya ona bir meşguliyet kazandırılmalı ki dilenmesin. Hani ne derler: “Her gün
balık yedireceğine, balık tutmasını öğret.”
Eğer bir şey verilecekse, onur kırmadan
verilmelidir. Kur’an-da: “Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen
sadakadan daha iyidir” buyurmuştur. (Bakara: 263) Yani kaşıkla verip sapı ile
göz çıkarılmaz. Rencide etmeden, ağlatıp sızlatmadan yardım edilmelidir.
İhtiyaç sahibi “Allah rızası için” deyip el
açtıysa, onu geri çevirmemek gerekir. Bir hadiste:
– “Yoksul, yalan söylemezse, yani gerçekten
ihtiyaç sahibi ise, onu geri çeviren iflah olmaz” diye bildirilmiştir. (B.
Hadis Kül: 2/36)
· Kaynak Mustafa Öselmiş