İnegöl'ün işgali sırasında
İnegöl'ün işgali sırasında oğlunun Yunan askerlere yol gösterdiğini öğrenince silahı beline takıp, oğlunu bulup alnının ortasından vuran Domaniçli Habibe kadına selamDevamını Oku...
Günümüzün sorunu olan küreselleşmenin gerçek
sahiplerinin, uluslararası şirketler olduğu artık herkesin bildiği bir
gerçektir. Büyük devlet politikası konumuna gelen ve şirket çıkarlarını temsil
eden küresel politikanın belirlenip uygulanmasında, askeri ve ekonomik güç
yanında çok önemli bir üçüncü güç vardır. Bu iletişim gücüdür. İletişim,
günümüzde o denli etkili duruma gelmiştir ki, o olmasa küresel düzeyde politika
yürütmek neredeyse mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, egemenler iletişim
konusunda çok duyarlıdırlar. Sermaye güçleri, haberlerin kendi çıkarları
yönünde oluşturulması için, medyayı ya doğrudan satın almıştır ya da ekonomik
ve siyasi güçle denetim altında tutmaktadır. Küresel çarşıya dönüştürülen
dünyanın istenilen biçime getirilmesi için, teknolojisi yüksek muazzam bir
iletişim ağı örülmüştür. Bu büyük ve etkili güç, “kültürel soykırım” aracı
olarak kullanılmaktadır.
Kültürel “Soykırım”
Radyo, TV, yazılı basın, haber ajansları, uydu
ve bilgisayar teknolojisi, telefon ve bilgi-işlem merkezleriyle tüm dünya
bugün, hemen hepsi gelişmiş ülkelere ait olan muazzam bir iletişim ağıyla
sarılmıştır. Bu ağın oluşturduğu medya gücü, siyaset ve silahtan daha etkili
yöntemlerle, ulusal kültürlerin soykırımını planlayan merkezler durumuna
gelmiştir.
Ülkeler üzerinde, uluslararası geçerliliği olan
kalıcı bir egemenliğin kurulabilmesi için, insanların ulusal bilinçten yoksun
bırakılması ve toplumun kendisine yabancılaştırılması gerekir. Bunun için;
halkın düşünce yapısına, yaşam biçimine ve gelecek umutlarına yön verilmeye
çalışılır. Kültürel yozlaşma hızla yayılır. Yozlaşma yabancılaşmayı,
yabancılaşma da yozlaşmayı üretir. Küresel “kültür” piyasasının düzeysiz
ürünleri; TV (programları), video, plak, kaset, CD ve filmlerle dünyanın her
yerinde yozlaşmaya temel oluşturacak yeni beğeniler yaratılır.
Sihirli Kutu
Amerikan TV kanalı CNN, 1980’li yıllarda yüzden
fazla ülkede 78 milyon eve giriyordu. MTV yayınlarının, tüm dünyada 200
milyondan fazla izleyicisi var.1 Orta sınıftan bir Amerikan evinde, TV haftada
50,1 saat açık kalıyor. Bu oran siyahların evinde, haftada 77,3 saate çıkıyor.
On yaşındaki bir çocuk günde 2-3 saat
televizyon izliyor. Amerikan Psikoloji Birliği’nin (APA) yaptığı bir
araştırmada Amerikalı bir çocuk ilkokulu bitirene dek, ekranlarda 8 bin
cinayete 100 bin şiddet olayına tanık oluyor.2
Uluslararası şirketler yalnızca 1989 yılında
reklama 240 milyar dolar, tasarım, ambalaj ve diğer gözalıcı tanıtım
çalışmalarına da 380 milyar dolar harcamışlardı.3
Haberi Kim Veriyor
Dünya haber pazarının hemen hemen tümü, dört
ajansın tekelindedir. Associated Press ve United Press (ABD), Reuters
(İngiltere), France Press (Fransa), dünyanın bütün radyolarına, televizyon
kanallarına, bütün gazetelerine haber satar. Bu 4 ajans, küresel haber
servisinin yüzde 90’ına sahiptir. Dünya haberlerinin, yüzde 65’i ABD
kaynaklıdır.4
Kamuoyu oluşturmada (yanıltmada diye de
okuyabilirsiniz) son derece becerikli bu “kültürel istila” araçları,
diledikleri zaman, diledikleri konularda başlattıkları haber-yorum
programlarıyla milyonlarca insanı etkileyip, diledikleri biçimde
yönlendirebilirler. Yeni düzen ideolojisine aykırı düşen hemen hiçbir haber,
ajans bültenlerinde gerçek boyutuyla yer alamaz. Basın özgürlüğü, habercilik
tutkusu, yansız gazetecilik gibi “romantik” kavramlar, ya Hollywood filmlerinde
ya da stajyer gazetecilerin gençlik duygularında vardır.
Fransa, Kuzey Afrika’daki siyasi ve ideolojik
etkisini sürdürebilmek için bölge ülkelerinin radyo ve televizyonlarına uydular
aracılığıyla ücretsiz haber servisi yapmaktadır. Hergün, dünyadan ve Afrika’dan
on dakikalık aktüalite programları ve ustalıkla hazırlanan belgeseller veriyor
ve yılda 5200 saatlik çok yönlü programı bu ülkelere bedelsiz gönderiyor;
Fransız filmlerini dağıtıyor ve Fransızca konuşulan Afrika ülkelerinde, sinema
üretiminin yüzde 80’inin giderlerini karşılıyor.5
Telefon Deyip Geçmeyin
Ev telefonları, artık yalnızca özel iletişim
araçları değil, günlük yaşamın ticari konuşmalarına açık kanallarıdır. 900’lü
telefonlar, sonucu paraya dayalı olan her türlü hizmeti karşılayabilen
elektronik dükkânlar haline gelmiştir. Bu dükkânların yıllık cirosu 1980’li
yılların sonlarında, yalnızca Amerika’da 3 milyar doları aşıyordu.6
Kitap “Sanayi”
ABD, 1950 ve 1960’lı yıllarda, ulusçu
hareketlere ve sola karşı ideolojik silah olarak yayınlanan kitapların tümüne
devlet destekleri uyguladı. Marshall Planı çerçevesinde, hükümet fonları
Amerikan kitaplarıyla dergilerinin dışsatımına harcanıyor, “Amerikan yaşamının
en iyi yanlarını yansıtmaları ve ABD’ni mahcup edecek unsurları içermemesi”
koşuluyla, her yayına destek veriliyordu. Bu tür yayınlar çıkaran şirketlerin
eline geçen her doların otuz sekiz senti ABD hazinesinden çıkıyordu.7
Amerikan Becerisi
Gelişmiş ülkelerin lideri ABD, ticari araç
olarak kullandığı kendi “kültürünü” küresel boyuta taşırken, basın ve
haberleşmeden ayrı olarak birçok olanaktan yararlanmıştır. Amerikalılar, en
basit ve sıradan olayları, maddi çevre ve doğal varlıkları, müziği, sinemayı
paketleyip pazarlamanın, becerikli tezgâhtarlarıdırlar.
New York City’nin 5.caddesindeki çok katlı bir İşhanı
olan Empire State Building’in çatı katını her yıl çoğu yabancı 3,5 milyon insan
para ödeyerek geziyor. San Francisco’da eskiliği nedeniyle hizmet dışı
bırakılan Alcadraz Hapishanesi’ni gezenlerin sayısı buna yakın. Orlando’daki
yapay park Disney World’a 1990 yılında bilet alıp giren yerli-yabancı turist
sayısı aynı yıl İngiltere’ye giden turist sayısından daha fazla.8
Sinemanın Gücü
Amerikan filmlerinin üzerinde durmaya değer bir
rakibi henüz yok. Herhangi bir zamanda, dünyanın herhangi bir büyük şehrinde en
çok izlenen 10 film genellikle Amerikan yapımıdır. Amerikan sinema
endüstrisinin 1993 yılında 4 milyar dolarlık bir bilançosu var ve gelirlerinin
yüzde 40’ı yurt dışından geliyor.
Terminatör 2, çoğu ABD dışı ülkelerde olmak
üzere, 500 milyon doların üzerinde gişe geliri sağladı. Michael Jackson’ın uçuk
albümü Dangerous, yüzde 67’si ABD dışında olmak üzere 15 milyon adet sattı.9
Brezilya televizyonlarında gösterilen 4000 filmden yüzde 99’u gelişmiş
ülkelerden, büyük çoğunluğu da Hollywood’dan geliyor.10
Hollwood’un Yarattığı Dünya
Sınırsız umutlar ve zenginlik düşlerini
pazarlayan Hollywood filmleri; Amerikan yaşam tarzının; ‘coşkulu’, ‘dürüst’,
‘üretken’ ve ‘demokratik’ özelliklerini, dünyanın bütün yoksul ülkelerine
yayıyor. Artan şiddet, yoksullaşma, evsizler ve bitmeyen ekonomik bunalım gibi
sorunları herkesin bilmesine karşın; Hollywood filmleri “Amerikan efsanesinin”
bilinen öykülerini anlatmayı sürdürerek ABD’yi bilmeyenler üzerinde etkili
olabiliyor. Dünya kültür gündemi; Amerikan filmleri, müziği, spor ve eğlence
endüstrisi tarafından belirleniyor.11
Yerel kültürle hiçbir ortak yanı olmayan yeni
değer yargıları, davranış biçimleri ve tüketim alışkanlıkları oluşuyor.
Televizyonlarla şehir varoşlarında ve köylerde; dışarıya kapalı bir yaşam süren
yoksul insanların evlerine kadar giren Amerikan filmleri, kalıcı toplumsal
bozukluklar yaratıyor. Yabancı erkek önüne çıkması yasaklanan doğulu kadınlar,
Hollywood jigololarının açık saçık maceralarını izleyebiliyor. İşsiz gençler ya
da iş güvenliğinden yoksun düşük ücretli işçiler, dinlediği müziğin ya da
izlediği filmin etkisiyle bir başka dünyanın düşünü kurabilir. Ev kadınları
Hollywood dizilerinin çevrildiği gösterişli evlerde, kendini en ileri
aygıtlarla donatılmış mutfakta görebilir.
Yönetmen Michael Jackson’ın söylemiyle; “insanlar masalları severler ve
dünyada ABD’den daha iyi masal yazan bir ülke yoktur.”12
Filmler, yarattığı düş dünyasında azgelişmiş
ülke insanları üzerinde makinalı tüfekten daha tehlikeli bir etki yapıyor ve
fiziksel varlıkları yerine insanların kimliklerini ve ruhlarını öldürülüyor.
Beyazperde ürünleri ve kimi müzik türlerinin
yarattığı toplumsal bozulma, artık her kesim ve ülkeye yayılmış durumdadır.
Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre; “Heavy metal, Rock şarkı sözleri ve
klipleri; köleliği, cinsel saldırganlığı ve ölümü sürekli yüceltmekte, popüler
gençlik filmlerinde en şiddetli suçları işleyen, ahlaksal açıdan ne olduğu
belirsiz ve kendi kendine zararlı davranış biçimi içindeki tipleri örnek olarak
göstermektedir.”13
Reklamla Moda Yaratmak
Küresel reklam şirketleri, komisyon firmaları,
danışmanlık büroları, borsa simsarları ve lobicilik günümüzün kolay ve çok para
kazanan işleridir. Moda oluşturma, yeni zevk türleri yaratma ve tüketimi fetiş
haline getirmede son derece başarılı olan reklamcılar her türlü malı gereksinim
haline getirmeyi başarırken; yalnızca mallarını tanıtmazlar aynı zamanda,
şekilsiz ama yaygın yeni bir beğeni türü yaratırlar.
Denizaşırı fabrikalarda 5-6 dolara imal edilen
Nike spor ayakkabılar dünya pazarlarına 73-135 dolar arası fiyatlarla
sürülmekle kalınmaz; insanların bu ayakkabıları spor yapmanın dışında kravat ve
takım elbise dâhil her türlü giysinin altına giymeleri sağlanır.
Popüler şarkıcı ya da sporcuların etkileyici
görüntülerinden yararlanan reklamcılar, bu tür garip modaları oluşturmada çok
ustadırlar. Bu konuda o denli başarılıdırlar ki, bu tür ayakkabıların yüzde
80’i sokakta giyilmekte ve spor sahalarına hiç uğramamaktadır.14
Amerikalı işçilere iş giysisi yapmak için
kurulmuş olan Levi Strausse bugün yıllık satışı 5 milyar dolara ulaşan küresel
bir giyim firması haline gelmiştir. Levi Strausse’ın son çıkardığı kot
pantolonu giymek, özellikle azgelişmiş ülke gençleri için, kişilik kanıtı ve
ayrıcalık duygularının tatmin aracı gibidir. Reklamcıların yaratmayı başardığı
bu duygu, Amerikan mallarının giremediği pazarlar üzerinde karşı konması zor
moral bir baskı oluşturur ve USA markaları önce yasadışı daha sonra yasal
olarak dünyanın bütün pazarlarına girer.
Ülkelerdeki büyük-küçük mağaza tabelalarının
çoğunluğu İngilizce isimlerden oluşuyor. Coca Cola, gelirlerinin yüzde 80’ini
yurt dışından sağlıyor. Olağan dönemlerde, 160 ülkede günde 560 milyon kez
gösterilen Coca Cola reklamı, 1992 kış olimpiyatlarında 131 ülkede 12 dilde 3,8
milyar kişiye dinletildi.15
Reklam ve Beslenme
Medya tanıtımlarıyla, beslenmeden çok moda
haline getirilen fastfoodlar dünyanın damak zevkini değiştirmenin ötesinde
çarpık bir kültür yaratıyor. Japonya, Türkiye ya da Norveç de genç kızlar; ABD
ya da Brezilyadaki yaşıtları gibi; Mc Donald’s da, Wendy’s ya da Burger King’de
patates kızartması yiyerek, Cola içerek rock müziği dinleyerek “öğleden
sonlarının tümünü” geçirebilmektedirler.16 Dünyada hergün 22 milyon kişiyi
“doyuran”Mc Donald’s’ın dünyanın her yerine yayılmış 100 binden çok lokantası
var.17
Sporu Kullanmak
Amerikalılar, sporun her türünü spordan başka
her amaç için, özellikle de para ve propaganda için kullanmada çok
başarılıdırlar. ABD spor kulüpleri kâr amacı güden sermaye şirketleri
konumundadır. Sportif etkinliklerin hemen tümünde mafyaya dek varan spor dışı
örgütlerin söz sahibi olması bir Amerikan geleneğidir.
Spor karşılaşmaları büyük kalabalıklar toplar.
Bu nedenle kapalı salonlarla stadyumlar reklamcılar için, stratejik öneme sahip
yaşam alanlarıdır. Buralara büyük paralar yatırılır ve karşılaşmaların
görüntüleri, iletişim teknolojisinin sunduğu harika olanaklarla dünyanın her
yerine satılır.
Amerikan Basketbolu dünyanın en popüler sporu
olma yolundadır. 1993 yılında yapılan NBA finalleri 20 dilde 109 ülke
televizyonunda yayınlandı. İlk kez 1891 yılında Massauchusetts’te oynanan
Amerikan basketbolu bugün 192 ülkede resmi liglerde oynanıyor. Basketbol
yıldızı Michael Jordan, Nike firmasından yılda (1992) 20 milyon dolar reklam
parası alıyor. Bu para Nike’ın, Endonezya’daki fabrikalarında işçilere ödediği
toplam paradan daha fazladır.18
“Dünya Dili” İngilizce
Amerikalılar, kendi yaşam biçimlerini toplumsal
çıkarlarını ve ekonomik tercihlerini tüm dünyaya yaymak ve kabul ettirmek için
çok önemli bir olanağa sahiptir. Bu olanak İngilizce’nin küresel yaygınlığıdır.
Günümüzde bir milyardan fazla insan İngilizce’yi anadil ya da ikinci dil olarak
kullanmaktadır.
Dünyadaki, tüm radyoların yüzde 60’ı İngilizce
yayın yapıyor, tüm ticari mektupların yüzde 70’i İngilizce yazılıyor.
Uluslararası telefon görüşmelerinin yüzde 52’inde İngilizce konuşuluyor.
Bilgisayar verilerinin yüzde 80’i İngilizce.19 Portekizce konuşulan Brezilya’da
radyolarda çalınan müziğin yüzde 70’i, Almanya’da satılan müziğin yüzde 80’i
İngilizce. Bu oran yalnızca Japonya’da yüzde 50’den az.20
Eşitsizliğin Eşitliği
Uluslararası anlaşmaların ekonomik, siyasi ve
askeri alanlarda getirdiği bağlayıcı hükümler, iletişim teknolojisinin sunduğu
‘karşı konmaz’ olanaklarla birleşince, bu anlaşmalara imza koyan azgelişmiş
ülkelere her alanda ‘teslim’ olmaktan başka çıkar yol bırakmayan, küresel bir
ortam oluşur. İletişim aygıtları, sürekli olarak eşitliğin ve özgür yarışmanın
yaymacasını (propagandasını) yapar.
Güçlü-güçsüz, gelişmiş-azgelişmiş,
zengin-yoksul farklılıklarının gözardı edilerek, ülkelerin kuramsal olarak eşit
koşullarda bir yarışa sokulması en büyük eşitsizliktir. Üstelik bu yarış eşit
de değildir.
Güçsüzler uluslararası anlaşmaların oluşturduğu
kurallar dizisine her zaman tam olarak uyarken, güçlüler bu kurallara ancak
kendi çıkarlarına ters düşmediği sürece sadık kalırlar. Azgelişmiş ülkeler,
paranın ve gücün belirleyici olduğu ve şiddetli rekabetin sürdüğü bir dünya
sisteminde, toplumsal çıkarlarını, ulusal varlıklarını ve gelecek umutlarını,
günün gereği olarak gördükleri uluslararası anlaşmalara bağladıklarında, idam
hükümlerini de imzalamış olurlar. İmzaladıkları anlaşmaların anlam ve içeriğini
çoğu kez bilmezler. Gerçekleri görseler de, halka doğruyu anlatacak iletişim
olanaklarından yoksundurlar. Muazzam bir iletişim ağıyla sarılmışlardır. Onlar
için artık, bağımsız siyaset, toplumsal ilerleme ve ekonomik büyüme gibi
hedefler fiilen ortadan kalkmıştır. Sürekli bir biçimde yoksullaşırlar ve
ulusal değerlerini hızla yitirirler.
Dipnotlar
1
“Küresel
Düşler” R. J. Barnet-J. Cavanagh Sabah Yay., 1995, sf.132
2
Washington
Post 22.04.1993
3
“Economist”
09.06.1990, sf.3 ak. R.J. Barnet-J. Cavanagh “Küresel Düşler” Sabah Yay., 1995,
sf.132
4
“Multinationales
et Ssystmes de Communication” Armand Mattelard Anthropos, Paris 1976, ak. Serge
Latouche “Dünyanın Batılılaşması” Ayrıntı Yayınları, 1993, sf.34
5
“Multinationales
et Systmes de Communication” Armond Matteland Anthropos, Paris 1976, ak. Serge
Latouche “Dünyanın Batılılaşması” Ayrıntı Yayınları, 1993, sf.34
6
“Küresel
Düşler” R. J.Barnet-J.Cavangh Sabah Yay., 1995, sf.134
7
“U.S.Books
Abroad:Neglected Ambassadors” Curtis G.Benjamin, Washington D.C.: Library of
Congress 1984, sf.17-18, ak. R.J.Barnet-J. Cavanagh “Küresel Düşler” Sabah
Yay., 1995, sf.76
8
“New
York Times” 26.05.1991, ak. a.g.e. sf.17
9
“Global
Paradoks” John Naisbitt Sabah Yayınları, 1994, sf.20
10
“Küresel
Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh Sabah Yayınları, 1995, sf.119
11
New
York Times 21.11.1991
12
“Küresel
Düşler” R. J.Barnet-J.Cavangh Sabah Kitap, sf.21
13
“Mass
Media Culture” Carton sf. 1, ak. R.J.Barnet-J.Cavanagh “Küresel Düşler” Sabah
Yayınları, 1995, sf.119
14
“Küresel
Düşler” Richard J.Barnet - John Cavanagh Sabah Yay., sf.259
15
a.g.e.
sf. 130
16
World
Street Journal 22.02.1991
17
New
York Times 12.05.1991
18
“Küresel
Düşler” Richard J.Barnet - John Cavanagh Sabah Yay., sf.259
19
“Global
Paradoks” John Naisbitt Sabah Yayınları, 1994, sf.20
Alıntı 20
“Küresel
Düşler” Richard J.Barnet - John Cavanagh Sabah Yay., sf.63
https://kuramsalaktarim.blogspot.com/
· Metin Aydogan
· Yayın Tarihi Ocak 2014
– Edirne T: 0(284) 236 31 37
– Edirne T: 0(284) 236 31 37