3 Mayıs 1915.
3 Mayıs 1915. Yakın vilayetlerden bir heyet Çanakkale siperlerini ziyarete gelir. Moral olsun diye. Esat paşayla Yarbay Mustafa Kemal'le görüşülür. Bilgi alınır. Yarbay Mustafa KemalDevamını Oku...
Abdulkadir Osman
Birçoğumuzun özellikle de çocukluğunu 80’ler ve
90’lar da yaşayanların severek takip ettiği çizgi film kahramanı Alp Dağlarının
sevimli kızı Heidi’yi hepiniz bilirsiniz.
Peki, Heidi yaz kış neden hep çıplak ayakla
dolaşıyordu? Hiç düşündünüz mü? İlk akla gelen, Heidi’nin özgür ruhundan dolayı
ayakkabı giymeyi kendisinin istemediğini yönünde. Ancak gerçek hiç de öyle
değil, hatta şok edici... Heidi bir köle çocuktur ve dönemin İsviçre yasalarına
göre köle çocuklar ayakkabı giyemez...
Orjinal hikâyenin yaratıcısı Johanna Spyri, 53
yaşındayken yazdığı Heidi yoluyla, 80’lere kadar İsviçre toplumunda konuşulması
tabu olarak kabul edilen çıplak ayaklı çocuklar hadisesine dikkat çekmiştir.
Peki, nedir bu olayın aslı? Heidi’nin gerçek hikâyesi
ne?
Heidi’nin gerçek hikâyesi Verdingkinder diye
anılan çıplak ayaklı çocuklar, amiyane tabirle köle çocuklar ile başlıyor.
İsviçre’de gayri meşru olarak dünyaya gelen,
anne babası hapiste olan, suç işlemiş yahut kimsesiz kalmış çocuklar kilise
papazları tarafından onlara bakabilecek kişilerin yanına yerleştiriliyor ya da
bir başka deyişle satılıyorlardı.
Toplum tarafından dışlanan bu çocuklar
çiftliklerde çalışmaları için kiralık olarak verilir veya şehir, kasaba
merkezlerinde kurulan çocuk pazarlarında ev işlerinde kullanılmak üzere satışa
çıkarılırlardı.
Çocuklar satın alındıklarından itibaren onları
satın alan kişinin vesayetinde sayıldıkları için, başlarına gelen dayak,
işkence, taciz ve hatta tecavüz vakalarıyla hiç kimse ilgilenmezdi. Çünkü bu
çocuklar toplumun gözünde iyi bir ailenin yanına yerleştirilerek kurtarılmış
sorunlu çocuklardı ve şikâyet etmek yerine kurtarıldıkları için sadece
minnettar olmalıydılar!
Ahırda hayvanlarla yatıp kalkmaya layık
görülen, çuvaldan elbiseleriyle sadece ekmek yedirilen bu çıplak ayaklı çocuklar
uzun yıllar boyunca İsviçre halkı tarafından kanıksandı, hatta öyle ki, birçok
aile bu çocukların ayakkabılı “normal çocuklardan ayırt edilmesinde kolaylık
sağladığından zavallı çocukların çıplak ayakla dolaşmasının daha uygun olduğunu
düşünmekteydi!
İsviçre toplumunun üstü kapalı olarak işlediği
bu kölelik sistemi ilk bakışta çok uzak bir tarihe ait kötü bir anı gibi
geliyor, ancak İsviçre’de Verdingkinder denilen bu kölelik sistemi, inanması
güç bir şekilde 1981 yılına kadar tam olarak yasaklanmadı!
Daha da kötüsü İsviçre devletinin şuan bazıları
hala hayatta olan bu insanlardan resmi olarak özür dilemesi ise ancak 2013
yılında mümkün oldu.
İsviçre toplumunun garip bir şekilde
kanıksadığı ve tepkisiz kaldığı bu olaya yükselen ilk sesler ancak yabancılardan
geldi. Bir Rus doktorun, çalıştırıldığı çiftlikte ağır ve yoğun tecavüzlere
uğrayan ve bunun sonucunda hayatını kaybeden bir erkek çocuk için resmi rapor
hazırlaması bu olaya yükselen ilk seslerden biridir.
Bu tür vakalarda doktorlar çoğunlukla ölü çocuğun
ölüm sebebini görmezden geliyor ve üstünü kapatıyordu. Yani doktorun yaptığı bu
eylem hiç rastlanan bir durum değildi. Sonuç olarak Rus doktorun hazırladığı bu
rapor otoriteler tarafından dikkate alınmadı ve doktor farklı milliyeti
yüzünden dışlandı. Bu olaydan sonra bazı kadın örgütleri ve sendikalar da çocuk
kölelerin durumuna karşı seslerini yükselttiler. Ayrıca bazı yazarlarda bu
olaya karşı tavır aldılar.
Kendiside Verdingkinder adı verilen kölelik
sisteminin kurbanı olan yazar Carl Loosli annesi ve babasını doğru dürüst
göremeden 11 yaşına kadar çiftliklerde çalıştırılıp tacizlere uğramıştı.
Yazarlık yaptığı dönemde başına gelenlere sessiz kalmadı ve bu konu üzerine
yazılar yazdı.
Ne yazık ki, İsviçre’nin tabu olarak kabul
ettiği ve kanıksadığı bir sisteme çomak sokmaya çalıştığı için yazdıkları hiç
bir zaman ciddiye alınmadı ve yaşadığı dönemde değer görmeyen bir yazar olarak
kaldı. Ayrıca ünlü ressam Albert Anker de İsviçre yaşamını yansıttığı
tablolarında çokça bu çıplak ayaklı çocuklara yer vererek, görmezden gelinen bu
gerçeği tablo meraklısı zengin zümrenin önüne sermeyi amaçlamıştır.
· Abdulkadir Osman
· Dünya Tarihi ve Mitolojisi
Yorum
· Mustafa Özcan İsviçre dünyanın en
medeni ülkelerinden biri olarak coğrafyada yerini alır. Ama görülüyorki
eksiklikleri var. Atamız hiç bir çocuk ayırt etmeden 23 Nisanı çocuklara
armağan etti. Ne büyük liderli medeniyeti çok önceden bu ülkeye sundu.
– Edirne T: 0(284) 236 31 37