Edirne Kent Konseyi Basın Bülteni
23 Aralık 2016 Havamız Nasıl? Edirne Kent Konseyi olarak aylık yaptığımız toplantıların Aralık ayı konusu kentin havasının tartışılması olacak. Her ayın son çarşamba günüDevamını Oku...
Sabriye
Cemboluk
Rüstem
Paşa Hanı, Cadı Kazanı
İyi geceler sevgili facebook mahallesi. Bu gece size "küçük hikâye
tadında bir bölüm paylaşacağım. Umarım gecenize renk katar.”
*****
Hana yeni gelen zengin asil ve gizemli kadın, yanında hizmetçileri ile
kendisine ayrılan odalara yerleşmişti. Dış avluda kalan arabacılarının giyim
kuşamları bile çok güzel, birer asilzade gibiydi. Arkadan gelen uzun kervanda
arabalar dolusu Hint ipekleri vardı. Kervanın sahibi, Avrupa'daki saraylara ve
zengin asilzadelere sattığı bu nadide kumaşlarla servetine servet katıyordu.
Yıllardır Hindistan'dan getirdiği Hint kırmızısı, kırmızı renklerin şahı olarak
kabul edilmişti. Oysa şimdi bütün zenginler
ve asiller ısrarla Edirne kırmızısını istiyorlardı. Az üretilen ve memleket
dışına az satılan bu renkteki kumaşları, sadece satın almak değil, aynı zamanda
İngiltere deki fabrikalarında üretmek de istiyorlardı. Namı Avrupa'dan sonra
Amerika'ya kadar yayılmış boya ustaları, sanki bu toprağın birer parçaları gibi
hiç bir yere gitmiyorlardı. Ne garip adamlardı şu Edirneli boyacılar. Geçen yıl
bir Fransız tacir, buradan bir boyacıyı kaçırıp, gizlice memleketine götürmüş
ama ne yaptılarsa da adamdan boyanın formülünü alamamışlar. Ne para, ne mal ne
de ağır işkenceler boyacıya sırrını söyletememiş. Kasten yanlış verdiği
formülün bir işe yaramadığı anlaşılınca, zavallıyı öldürmüşler. Herhalde
sadakat böyle bir şey olmalı. Merak ediyorum. Sarayın görevlileri hala
kaçırılan boyacıyı arıyorlar mı acaba? Kervansarayın iç avlusun da resim yapan
şu ressam, herhalde buraya sadece bu avlunun resimlerini yapmak için
gelmemiştir herhalde. Ama yakından bakıldığında adamın titiz ve detaylı
çalışması dikkat çekiyor. Söylendiğine göre Padişah Avcı Mehmet iyi bir resim
düşkünüymüş. Sarayına aldığı dünyanın en yetenekli ressamlarına hem kendisinin
hem de ailesinin portrelerini yaptırıyormuş. O ressamlar Edirne kırmızısını
kullanmakta özgürmüşler. Oysa bu renk sarayın dışına çıkabilse, dünyanın bütün
ressamları bambaşka ilham kaynağı olabilir.
Genç kadın handaki odasının kırmızı ipeklerle bezeli geniş yatağının
üstüne sırt üstü uzanmış, gözlerini pencerelerden görünen Selimiye camisinin
narin minarelerine, görkemli kubbesine dikmiş, bunları düşünüyordu. Hayalinde
Edirne kırmızısı ipekten kabarık ve mücevherlerle süslü bir elbise giydi. Büyük
aynanın karşısına geçip, kendi portresini yapmaya başladı. Güzellikse,
güzellik, asaletse evet o da bir asil sayılırdı. Her ne kadar bütün gezdiği
ülkelerde, zengin bir tüccarın, resim yapmaya hevesli metresi olarak tanınsa da
aslında yaşlı tüccarla hiç bir gönül ve ten ilişkisi yoktu. O aslında gezgin
ruhunu dizginleyemeyen genç bir kısrak gibiydi. Hiç durmadan gezmek, yeni
yerler görmek ve gördüğü yerlerin resimlerini yapmak istiyordu. Zengin tüccar
aslında asil ve zengin bir insan olan, kumaş fabrikaları işleten babasının
kuzeninden başkası değildi. Kızını gezdiği yerlerde çapkınlardan korumak için
etrafta bir metres olarak bile tanınmasına razı olmuştu. Çünkü güzel kızı son
yıllarda Edirne'den getirilen tüm
kırmızı ipek ve her çeşit kumaşa el koymuş, yaşadıkları malikânenin kendine ait
bölümünü bu kumaşlarla döşemişti. Evet, az da olsa kumaş temin ediliyordu ama
şu ressamların kullandığı kırmızı boya rüyalarına giriyordu. Gece gündüz, bu
boyaya sahip olsa, nasıl resimler yapacağının hayali ile yaşıyordu. İşte artık
o muhteşem kırmızı rengin yaratıldığı ve yapıldığı topraklardaydı.
Şimdilik bu kadar tadımlık yetsin. Herkese sağlıklı ve mutlu geceler
dilerim.
· Sabriye Cemboluk