Ayrılığın kadim şahidi tren yolları
Tren garları ve soğuk raylar, insanın yüreğini sızlatır nedense trenin uzaktan duyulan sesi. Hele siren sesiyle ne yürekler ortadan ikiye ayrılmıştır kim bilir. Aslında kurulan ilkDevamını Oku...
Süheyl Çobanoğlu
550 yıl boyunca Osmanlı Devletinin hâkim olduğu
Balkanlar, Akdenize uzanan büyük bir yarımada olarak doğu-batı geçiş yolları
üzerindeki coğrafi konumu, iki büyük dinin ve hristiyanlığın iki ana mezhebinin
kesişme hattı üzerinde oluşu ile Rusya ve Avrupa ülkelerinin çıkarlarının
çakıştığı, Birinci Dünya Savaşı´nın çıktığı ve İkinci Dünya Savaşı´nda önemli
rollerin üstlenildiği kritik ve stratejik bir bölge olmuştur.
1929 Dünya Ekonomik buhranı sonrası ekonomik, askeri ve
siyasi gelişmelerin ısınmaya başladığı yıllarda, I. Dünya Savaşı´nı bitiren barış
anlaşmalarının sorunları çözmedeki başarısız olan Milletler Cemiyeti,
uluslararsı gerginliği azaltmakta çaresiz kılmaktaydı. Bugün de olduğu gibi,
uluslararası kuruluşlar zamanın büyük devletlerinin güdümüne girmiş ve ve
onların çıkarlarıa hizmet eder, duruma gelmişti. Bu yıllarda bir tarafta
revizyonist ülkeler olan Almanya,
İtalya
ve Japonya
ile Bulgaristan, karşı tarafta mevcut statünün devamını savunan İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği karşı kamplarda kendi çıkarlarını sağlamaya
yönelik çabalar içindeydi. I. nci Dünya Harbinden yenik çıkan
ülkeler, geçmişin kayıplarını telafi ederek, kendilerince kazanımlar elde etmek
amacıyla arayış içindeydiler.
20.nci yüzyıl başında Balkan Savaşları ve I. nci
Dünya Savaşı sonucunda ağır toprak ve nüfus kaybederek işgal edilen Osmanlı
Devleti bunun bedelini tarihten silinerek ödemişti. Büyük
Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Türk Milletinin gerçekleştirdiği
Kurtuluş Savaşı yurdu işgalden kurtarmış ve “Yurtta Sulh, cihanda sulh”
prensibiyle bugünkü Türkiye sınırları içinde halkın huzur ve refah içinde
yaşabilmesi için büyük bir gayret göstermekteydi. Osmanlı Devletinin Balkanları
kaybetmesinden sonra Balkan devletleri içinde kalan Türk nüfus, siyasî, iktisadî,
sosyal ve kültürel ilişkileri etkilemekteydi. Türkiye, halkların kanına
ve canına malolan maceraperest arayışlara karşı barış ve dostluktan yana bir
dış politika izlemekteydi. Dünyada oluşmaya başlayan fırtınalara karşı eski
tebamız olan Balkan devletleriyle mevcut düzenin devamı için barış ve güvenlik
çerçevesinde ortak bir zemin oluşturmak amacındaydı.
İlk Balkan Paktı 1930 yılında Türkiye,
Yunanistan, Romanya, Arnavutluk, Bulgaristan ve Yugoslavya arasında
Atina´da imzalanmıştır. Konferans 1931’de İstanbul’da
ve 1932’de
Bükreş’te
toplandı. 1933’te Sofya’da toplanması gereken
konferans, Bulgarların azınlık meselesi nedeniyle Romanya’dan Dobruca’yı,
Yugoslavya’dan
Makedonya’yı,
Yunanistan’dan
da Ege
denizine çıkacak bir yer istemeleri yüzünden Sofya yerine, Selanik´te
toplandı . Bütün bu olumsuz koşullara rağmen Bulgarlar, Selanik´teki
konferansa katıldılarsa da daha sonra Bulgaristan ve Arnavutluk konferanstan
ihraç edilip Türkiye, Yunanistan, İsrail, Romanya ve Yugoslavya arasında 9
Şubat 1934’te yeni bir Balkan Paktı kuruldu. Sonuçta Türkiye,
Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya, 9 Şubat 1934´te Atina’da
"Balkan
Paktı"nı imzalamışlardır. Türkiye’nin Kurtuluş Savaşından sonra
Yunanistan’la
anlaşması, diğer Balkan devletlerinin de Türkiye´nin telkiniyle Türkiye
ve Yunanistan´ın
yanında yer almaya karar vermelerine sebep olmuştur. Bunun bir sebebi ise Faşist
İtalya ve Nazi Almanyası’nın güçlenmeleri, doğuya ve özellikle Balkanlar´a
göz dikmeleridir.(1)
20 Ekim-2 Kasım 1934 tarihleri arasında
Ankara´da paktın hazırlanması sırasında, özellikle Türkiye ile Sovyetler
Birliği arasında çetin müzakereler cereyan etti. 1925 tarihli Türk-Sovyet
Saldırmazlık Antlaşmasına ek 1929 tarihli Protokol uyarınca, Sovyetler
Birliği´nin önceden onayının alınması gerekiyordu. Oysa Sovyetler
Birliği, Balkan Paktı ile karşılıklı olarak garanti edilmesi öngörülen
sınırların, üzerinde hak iddia ettiği Besarabya´yı kapsaması olasılığından
rahatsızlık duyuyordu. Bu nedenle, paktın kapsamına, Balkan devletlerinin
yalnız kendi aralarındaki sınırların girdiği belirtildiği gibi, Türkiye,
Sovyetler Birliği için, pakta gizli bir sakınca ekledi. Dört devletin
dışişleri bakanlarından oluşan; ortak siyaseti belirleyecek bir yönetim kurulu
meydana getirildi ve başkanlığın her yıl dönüşümlü olması kararlaştırıldı.
Ayrıca, İktisadî, malî ve ticari işlere bakacak bir de danışma
kurulu oluşturuldu. 1936´da Belgrad, 1937´de Atina,
1938´de
Ankara,
1939´da
Bükreş
ve en son 24 Şubat 1940´ta tekrar Belgrad´da toplandı. II. Dünya
Savaşı´nın çıkması ve 1940 yılı yazında, Almanların
Romanya´yı işgali üzerine antlaşma, uygulanamaz hâle gelip ortadan
kalktı.(2)
Lozan´da tespit edilen Boğazlar rejiminin değiştirilmesi
için Balkan
Paktı üyeleri Montrö Konferansı´nda Türkiye ile birlikte hareket etmişler ve Türkiye´nin lehinde karar
alınmasına katkı sağlamışlardır. Arnavutluk ve Bulgaristan´ın bu pakta
katılmaması, istenen birliği sağlamak yerine kamplaşma
yaratmıştı. İtalya gibi büyük devletlerin
saldırısına karşı herhangi bir
savunma güvencesi vermemişti. Balkan
Paktı, bölgesel barışa yönelik önemli bir girişim olarak tarihe
geçmişse de istenilen sonuçları vermemiştir.
· Yayın Tarihi 2 Şubat 2019
· Kaynak Kişi Süheyl Çobanoğlu RUBASAM
Bşk.V.
Kaynak
1. Balkan paktı ve
Dışardaki Yansımaları, www.researchgate.net
2. Balkan paktı ve
Dışardaki Yansımaları, www.researchgate.net
· Alıntı:http://www.bizdehaber.com.tr/kose-yazilari/balkan-pakti-787.html?fbclid=IwAR3a_wHB96PwJugBrSd2AETUEK6G_JvCJpxb_sbTnlOFuRje-kdlUJ_fFQE