Minyatür Sanatı
Minyatür çok ince işlenmiş, küçük boyutlu, kendine has boyama tekniği ve anlatım dili olan geleneksel bir resimDevamını Oku...
Yıllık ritüellere geldiğimizde şüphesiz en
önemlisi ve Ortadoğu dinlerinde en ciddi iz bırakanı Akitu bayramıdır.
Sümercede akitusegurku ya da "arpa ekim bayramı", bugün Ortadoğu' da
Nevruz olarak bildiğimiz törenlere denk düşen baharın girişi kutlamaları, daha
doğrusu ritüelidir. Babilonya'da reş şatim (yılın başlangıcı) olarak
adlandırılırdı. Mezopotamya' da yeni yıla giriş olan nisan ayma denk düşerdi.
Fakat ritüelin daha temelinde yatan unsur, tarım toplumuna geçiş aşamasında
keşfedilen mevsimsel dönüşümler ve kozmik düzen arasındaki ilişki kavramına
çıkar. Neolitik dönemden itibaren keşfedilen bu olgu muhtemelen tarihteki ilk
ve en otantik ritiellerden birisidir. Akitu bayramı ve ritüeline yönelik ilk
referanslar Sümerli üçüncü sülaleye ait Ur yöneticilerinin metinlerinden gelir
(M.Ö. 2112-2004). Kutlamalarla ilgili ayrıntılı ve göz alıcı metinler ise M.Ö.
6. yüzyıldan itibaren Babilonya dökümanlarında ortaya çıkar. Özellikle
Sümerler'deki prototip örnekler, ritüelin yeni yıla giriş kutlamalarından çok
tarım ve mevsimsel düzen bağlamında gerçekleştirildiğini daha iyi
sergilemektedir. Akitu ritüeline ait Sümerlerdeki ilk örnekler Ur şehrinin
koruyucu ilahı olan, Ay tanrısı Nanna onuruna yapılmaktaydı. Biri nisannu
(nisan), diğeri teşritu (ekim) aylarında olmak üzere iki temel ritüel
yapılmaktaydı. Teşritu ayında kutlanan tahıl ekim Akitu' su, nisannu' da
kutlanan ise devşirme Akitu' su idi. Sümer takviminde nisannu'nun birinci,
teşritu'nun yedinci aya denk düştüğünü belirtmek gerekir. Bu süreçte Akitu ekim
ve hasat ya da bereket kutsaması ritüelidir. Fakat daha sonralan ritüel nisan
ayına indirgenmiş ve yeni yıl bayramı haline sokulmuştur. Mezopotamya tarihinin
çeşitli dönemlerinde siyasal konjonktürün durumuna uygun olarak Akitu'nun
ideolojik bağlamlarda kullanıldığını ve böylece ilk şeklinden uzaklaştığını
hatırlatmak gerekiyor. Böyle durumlarda ritüel, adeta kozmik düzenin
yeryüzündeki tecellisi olarak kralın propagandası haline dönüşebiliyordu.
Hellenistik Babilonya' da Akitu, Mezopotamya kültürünün ortadan kalkışına
paralel olarak eskatolojik bir anlama bile bürünmüş, ritüel adeta sona erecek
olan kozmik düzenin yeniden var olmasını sürdürecek bir itici enerjinin yeniden
yaratılması bağlamında yapılır olmuştur. Hellenistik dönemin son Mezopotamyalıları
Akitu' da kendi yok oluşlarını önlemenin çaresini aramışlardır. Bundan dolayı
neredeyse üçbin yıllık geçmişi olan ritüel, İsa dönemine kadar çeşitli formlar
içerisinde var olabilmiştir. Fakat kökende yatan sebebin mevsimsel dönüşüm ve
hasat kavramı olduğunu, birtakım itirazlar varsa bile, unutmamak gerekiyor.
Akitu ritüelinde, yürüyüş alayları, dualar, ilahiler, kurbanlar, saltanata
yönelik övgüler, büyü ve kehanete kadar uzanan geniş bir törensel fenomeni
görmek mümkündür. Bundan dolayı ritüelin kamusal işlevi oldukça önemliydi.
Festival ya da ritüel oniki güne dağılmış törenlerden oluşuyordu. Oniki günlük
bu periyotun bir kısmı hakkında ayrıntılı bilgimiz olmakla birlikte, pek çok
nokta karanlıktır. En azından Asur-Babil döneminde nisanın birinde başladığını
ve onikisinde kapanış ritüeliyle sona erdiğini biliyoruz. Ritüelin Mezopotamya'
daki bütün şehirlerde kutlandığı bilinmektedir. Ur, Uruk, Dilbar, Sippar ve
Harran gibi şehirler en bildik isimlerdir. Başlangıçta daha çok ay tanrısı
Nanna adına yapılıyorduysa da, sonralan her şehrin "patron tanrısı"
ritüel kutlamalarına dahil edilmiş ve törenler sırasında övgüsel retoriklerle
ululanmıştır. Ritüelin ajandası hakkındaki kaynaklarımızın önemli bir kısmı
Yeni-Babil ve Hellenistik Mezopotamya' dan gelmektedir. Nisannu ayının birinci
günü başlayan ritüelin ilk günü neler yapıldığını çok iyi bilmiyoruz.
Bildiğimiz tek ayrıntı, şeşgallu adını alan din adamının şafakta kalkışı ve
Babil' deki Marduk tapınağına giderek ritüeli başlattığıdır. Esagil denilen bu
tapınak ritüelin başlama noktasıydı. Seşgallu, esagila'nın, kamah ya da doğu
kapısına gelir ve anahtarla kapıyı açarak, su ile arındırma ritüeli yapardı. Bu
süreç içerisinde ritüele katılan diğer kişilerin neler yaptığını ya da
pozisyonlarını bilemiyoruz. İkinci gün, şeşgallu önceki uyanış saatinden iki
saat önce kalkar ve ilk gün su ile yaptığı arınma ritüeline benzer şekilde
Fırat nehrinden aldığı suyla arınma banyosu yapardı. Bu arada ritüelde
kullanılan suların Fırat ve Dicle' den alındığını belirtmek yerinde olacaktır.
Arınma ritüelini yerine getiren şeşgallu, tapınağın en kutsal yerine ( cellaya)
girerek, alanı, tapınağın seküler bölgesinden ayıran keten perdeyi çeker ve
tanrı Marduk için (şüphesiz bizim buradaki örneğimiz Babil olduğu için tanrı
adı Marduk olarak geçmektedir) tapınağın sırlarını ve hikmetini yücelten bir
ilahi terennüm ederdi. Bu ilahiden sonra şeşgallu tapınağın diğer kapılarını da
açar ve öteki personelin kapılardan girmesini sağlayarak, ritüelin icrasına
diğer görevlileri de dahil ederdi. Tapınağa övgü için düzülen ilahi hem Sümerce
hem Akadca okunurdu. Bu miras, ritüelin bu kısmının, Sümer dönemine kadar
çıktığının delillerinden biridir. Bu ilahinin Türkçesi şöyledir: ''Bel (sahip,
efendi, Marduk), O'nun öfkesinin eşi, benzeri yoktur. Bel, en yüce kral,
ülkelerin efendisi. Büyük tanrıların gözdesi. Bir bakışı ile her şeyi ortadan
kaldırır. Kralların kralı, halkın ışığı, kaderler tayin eden. Bel, senin yurdun
Babilon' dur. Tacın Borsippa' dır. Geniş gökyüzü, senin ciğerindir. Bel, gözlerin
her şeyi görür. Kehanetlerinle, kehanetlerini gerçekleştirirsin Bir bakışınla,
kararını verirsin. En güçlüyü yakarsın… Ellerinle bağlarsın. Ellerinle
affedersin! Onlara ışığını göster, kahramanlıklarını anlat. Ülkelerin Efendisi,
İgigi'nin (tanrılar) ışığı. Senin kahramanlıklarından bahsetmeyen kim var? Kim
senin ihtişamını dillendirmez, kim senin gücünü söylemez? Eudul'un sakini,
düşenin elini tutan, ülkelerin efendisi. Babil şehrinden rahmetini esirgeme!
Yüzünü tapınağına, Esagila'ya çevir. Babil halkını, tebaam, halkını koru. İşte
Esagila'nın sırrı, yirmi iki satırda Bel' e saygı gösteren herkes (O'nun rahibi
olan) şeşgullu'ya da gösterir". Üçüncü gün şeşgallu bir önceki günden
yirmi dakika daha erken kalkar. Fırat Nehri'nden gelen suda, bir önceki günün
ritüeline benzer şekilde arınma banyosunu yapar. Sadece çok az bir kısmı
korunan bir duayı tanrı Marduk'a okur. Tapınağın kapısını açar ve kült
fonksiyonunu icra edecek görevliler alana gelir. Sabah dokuz civarında
şeşgallu'nun iki ahşap tanrı heykelini donatmak üzere bir metal işçisi, bir
marangoz ve bir kuyumcuyu tapınağa getirdiğini biliyoruz. Şeşgallu metal
ustasına Marduk'un hazinesinden alınan birtakım değerli taşlar (duşu) ve altın
verir. Marangoz sedir ve ılgın ağaçlarını, kuyumcu da altınları alacak ve ahşap
suretleri bu malzemelerle donatacaktır. Bu suretler yedi parmak yüksekliğinde
olacak, biri sedir ağacından, diğeri de ılgın ağacından yapılacaktır.
Heykellerin insan şeklinde olduğunu biliyoruz. Kırmızı, kahverengi kumaşlara
bürünen heykellerin, bel civarına hurma ağacı yapraklarından süslemeler
yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu suretler altıncı günde tanrı Nabu'nun heykelinin
Babil'e gelinceye kadar olan zaman içerisinde, hakimlerin tanrısı olan Madanu
tapınağına yerleştirilmekteydi. Heykellerden birinin sol eline yılan, diğerinin
sol eline akrep suretleri konulurdu. Boşta kalan eller Nabu'ya dua eder
pozisyonda bulunmaktaydı. Heykellerin bitirilişinden sonra metal ustasına
kurban olarak sunulan hayvanın kuyruk kısmı, ahşap ustasına da baldır kısmı
verilirdi. Kuyumcuya ne verildiğini bilmiyoruz. Mücevherlerle süslü bu iki
suretin tam olarak neyi temsil ettiğinden emin değiliz. Kırmızı kumaşa sarılı
olanın beşeriyeti (kanı temsilen), kahverengiye sarılı olanın da (toprak
rengine nispetle) toprağı ya da yeryüzünü temsil ediyor olması mümkündür. Fakat
bu heykeller ritüelin altıncı günü yakılmaktaydı. Dördüncü gün ritüelin esas
başladığı gündür. Ritüel tapınağın, Marduk'un ve eşi Zarpantu'nun övülüşü ile
açılır. Öğleden sonra şaşgallu, Marduk heykelinin önünde yaratılış destanı olan
Enuma Eliş'i okur. Bugün kralın da törene katılışının ilk günüdür. Kral,
Babil'in on kilometre güneyindeki Nabu tapınağını dolaşır. Nabu heykelinin
önünde krallık asasını eline alır. Beşinci gün önemli günlerden biridir. Şaşgallu
erkenden kalkar, arınma ritüelini tekrarlardı. Maşmaşşu adıyla bilinen bir
başka rahip, Marduk'un kutsal alanında bir cin çıkarma (excorcism) seansı
yapardı. Fırat ve Dicle' den alınan su ile tapınağa su serpilirdi. "Derin
sular" dan, "İlahi sular" dan alınan su tapınağın
arındırılmasında kullanılırdı. Fırat ve Dicle, tanrılar alemine uzanan
"ilksel sular" dır. Maşmaşşu kötü demonları uzaklaştırmak için bir
gong çalar ve başka bir arınma ritüeli amacıyla tapınağın içinde meşaleyle
dolaşır. Marduk tapınağında yapılan bu işlemin aynısı Nabu tapınağında da
yapılırdı. Bir koç kurban edilir, leşi tapınak içerisinde sürüklenir ve arınma
işlemi devam eder. Daha sonra hayvanın leşi Fırat Nehri'ne atılırdı. Maşmaşşu
artık temiz değildir ve Akitu'nun sonunda arınıncaya kadar tapınağa giremezdi.
Koçla yapılan bu arınma ritüeline kuppuru adı verilirdi. Yahudilik'te
"günah keçisi" ya da kipper (kefaret) ritüeli muhtemelen aynı
geleneğin devamıdır. Bugünkü törenlerin içerisinde en önemli süreçlerden biri
kralın "aşağılanması" eylemidir. Marduk heykelinin önüne getirilen
kralın, saltanat sembolü olan asası, mızrağı ve yüzüğü alınarak, Şaşgallu
tarafından yüzüne sert bir tokat atılır. Şaşgallu kralın kulaklarından çekerek,
onu Marduk heykelinin önünde baş eğdirir. Kral bir dua okur ve sonrasında
şaşgallu, Marduk'un kendisini kutsadığını söyler. Şaşgallu krala bir tokat daha
atar ve bu sefer birlikte dua ederler. Marduk' a beyaz bir boğa kurbanından
sonra krala asası, mızrağı ve yüzüğü geri verilir. Şüphesiz bu ritüelin amacı
ve sembolize ettiği kavram, krala tanrılar önündeki "küçüklüğünü"
hatırlatmaktır. Kralın aşağılanması, Tanrıların yüceliğinin teyididir. Öte
yandan bu sembolizmin yanında ritüelin, kralın tanrı tarafından onaylanması
anlamını içerdiğini de söylemek gerekir. İlahi olanın seküler olana üstünlüğünü
teyid eden bu ritüelden din adamları kadrosunun kendi güçlerini pekiştiren bir
misyon çıkardığını söylemeye gerek yoktur. Akitu'nun altıncı günü, diğer
tanrıların heykellerinin Babil'e getirilmesi töreni ile belirgindir. Diğer
şehirlerden çeşitli tanrı heykelleri, yürüyüş alaylarıyla, Babil' e Marduk
heykelinin önüne getirilirler. Ritüelin bu aşamasında da ideolojik bir amaç
görebiliriz. Diğer tanrıların Marduk' a bağlılığı, çevre şehirlerin Babil' e
bağlılığının sembolik karşılığıdır. Ritüellerin siyasal manipülasyonlar
çerçevesinde nerelere çekilebileceğinin iyi bir örneğidir bu. Yedinci gün
hakkında bilgimiz yoktur. Sekizinci gün ritüeli, bir araya gelmiş olan
tanrıların, ülkenin ve insanların kaderini tayin edişi ile ilgilidir. Ritüel
Nabu tapınağında başlar. Marduk'un heykeli bu tapınağa getirilir ve onun bütün
diğer tanrılara üstünlüğü vurgulanır. Tanrılar o yıl insanların kaderinin nasıl
olacağını belirler. Dokuzuncu ve ritüelin son günü olan on ikinci gün arasında
neler yapıldığını çok iyi bilmiyoruz. Sadece dokuzuncu gün bir yürüyüş alayı
düzenlendiği anlaşılmaktadır. Halkın da katıldığı bu yürüyüşte Marduk'un
heykeli ve kral; başı çekmektedir. Yürüyüşe katılanlar İştar kapısından
tapınağı terk ederek şehrin dışında bulunan ve Bit Akitu diye bilinen bir
yapıya gelirler. Bit Akitu büyük şehirlerin sur duvarının dışında bulunan
içinde Akitu'nun kutlandığı özel binalardır. Tuğla yerine blok taşlardan inşa
edilirdi. Kare şeklinde olan bina bir bahçenin içinde bulunurdu. En iyi
örneklerinden biri Asur şehrinde keşfedilmiştir. Muhtemelen burada Marduk'un
Tiamat'a karşı egemenliği kutlanarak kozmosun devamlılığı sağlanmış oluyordu.
On ikinci gün kutsal evlilik ya da hieros gamos ritüeli yapılıyordu. Dumuzi ve
İştar'ın semavi alemdeki evliliğinin bu dünyada kral ve kutsal fahişe arasında
tekrar ediliyor olması, evrendeki kozmik düzenin sürekliliğine katkıda
bulunuyordu.
ü Kaynak Eski Mezopotamya
Dinlerine Giriş Kürşat
Demirci
ü Alıntı Seher Bilhan
Sürme
ü Yayın Tarihi 23 Mart
2019